2020/8 Bülten - Covid-19 Virüsü Kaynaklı Kürsel Salgının Ticari Sözleşmelere Etkisi

8- COVID-19 VİRÜSÜ KAYNAKLI KÜRESEL SALGININ TİCARİ SÖZLEŞMELERE ETKİSİ

COVID-19 olarak bilinen virüs kaynaklı salgın küresel boyuta ulaşmış ve bilindiği gibi Dünya Sağlık Örgütü tarafından “pandemi” ilan edilmiştir. Küresel salgın sebebi ile sosyal yaşam ve ticari faaliyetler belirli ölçülerde kısıtlanmış hatta durma noktasına gelmiştir. Küresel salgının her geçen gün artarak devam etmesi, ticari hayatta uygulanan kısıtlamaların da artacağı ve sözleşmelerdeki yükümlülüklerin yerine getirilmesinde sorunlar oluşacağının göstergesidir. Ticari faaliyetlerin kısıtlanması sebebi ile mevcut sözleşmelerin ifa edilememesi, şirketlerin büyük maddi kayıplar ile karşı karşıya kalması gibi birçok sorun bizleri beklemektedir.

Roma Hukuku’ndan bu yana, sözleşme ilişkilerinde hakim olan ilke “Sözleşmeye Bağlılık” (Pacta Sund Servanda) ilkesidir. Sözleşme hukukunda mutlak olan, borçlar sonradan ağırlaşmış olsa dahi edimlerin ifa edilmesidir. Ancak mutlak olan sözleşmeye bağlılık ilkesi bazı olağanüstü hallerde hakkaniyete ve adalete aykırı gelebilir. Küresel salgın hali de bu olağanüstü durumlar arasında sayılmaktadır ve hukuk sistemi sözleşmeye bağlılık ilkesine istisnalar getirmiştir.

Yaşanan küresel salgın halinde, her ne kadar Türk Hukukunda “mücbir sebep” kavramı kanunlarda yer almıyor ve henüz COVID-19 salgını ile ilgili içtihat oluşmamış olsa da, mevcut sözleşmelerin ifası bakımından başvurulacak istisna haller aşağıda ele alınmıştır.

MÜCBİR SEBEP

Mücbir sebep Türk Borçlar Kanunu’nda açıkça düzenlenmemiştir. Mücbir sebebin uygulama alanı doktrin ve yargıtay kararları ile belirlenmiştir. Özellikle tacirler arasındaki sözleşme hükümleri ile mücbir sebebin uygulamaya girdiği görülmektedir. Yargıtay kararlarına bakıldığında, ticari sözleşmelerde mücbir sebebin dar yoruma tabii tutularak mücbir sebep haline dayanmanın her durumda kolay ve mümkün olmadığı görülmektedir. Burada “mücbir sebep” kavramının yorumunda “istisnalar dar yorumlanır” ilkesi dikkate alınmalıdır. Somut olay ile mücbir sebep arasındaki doğrudan ilişki kurulması ve sözleşmeler açısından yaşanan imkansızlık ve/veya güçlüğün doğrudan doğruya bahse konu mücbir sebep ile bağlantılı olması gerekmektedir.

Yargıtay kararları ışığında mücbir sebebin tanımı ve şartlarına bakıldığında;

Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü ve zorlayıcı bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.

Bir hadisede mücbir sebebin söz konusu olabilmesi için borcun yerine getirilmesine engel olan durumun borçlunun iradesinin dışında ve akit yapıldıktan sonra ortaya çıkmış bir durum olması şarttır.

Karara istinaden “Mücbir Sebep” şartları aşağıda sıralanmıştır.

  1. Tarafların kontrol alanı dışında meydana gelmelidir.
  2. Hukuki ilişkinin kurulduğu tarihte olay ya da sonuçları öngörülemez olmalıdır.
  3. Mücbir sebep tüm önlemler alınsa dahi, kaçınılmaz olarak ifaya engel olmalıdır.
  4. Sözleşme yapıldıktan sonra ortaya çıkmalıdır.

Yargıtay genel olarak mücbir sebep halini somut olaya göre değerlendirmektedir. Taraflar arasında akdedilen sözleşmeler ile de mücbir sebep düzenlenmiş olabilir. Eğer mücbir sebep sözleşmeye sınırlayıcı bir şekilde eklenmiş ve sınırlı olarak mücbir sebep halleri sayılmışsa dar yoruma tabii olarak sözleşmede sayılan hallerle sınırlı olabilir. Sözleşmede hiç mücbir sebep maddesi yok ise genel durumun mücbir sebep sayıldığı hallerde taraflar mücbir sebep haline dayanabileceklerdir. Yine somut olayda sözleşmedeki mücbir sebep hallerinin ya da öngörülemeyen olağanüstü hallerin ifa imkansızlığına sebep olup olmadığı dikkate alınacak, ifa imkansızlığı söz konusu ise olağanüstü durum mücbir sebep olarak kabul edilecektir.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, mücbir sebep halinin sözleşmede yer alsa da almasa da mutlaka karşı tarafa bildirilmesi ve ortadan kalkması ile birlikte borcun ifa edilmesi gerektiğidir. Bir diğer husus da mücbir sebebin gerçekten borcunu yerine getiremeyen tarafı etkileyip etkilemediği ya da ne kadar etkilediğidir.

TAM İFA İMKANSIZLIĞI

Tam ifa imkansızlığı Türk Borçlar Kanunundaki düzenlemeye göre borcun ifasının borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkansız hale gelmesi ile borcun sona ermesidir. Böyle bir durumda borçlu ifanın imkansızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.

Anlaşılacağı üzere tam ifa imkansızlığı mücbir sebep halinden farklıdır. Burada mücbir sebep olmaksızın, eğer ki borçlunun kusuru olmayan, borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebep ile borç ifa edilemiyor ise borçlu borçtan kurtulur. Yine Yargıtay’ın somut olaya göre karar verdiğini ve tacirler bakımından hükümlerin dar yorumlandığını hatırlatmak isteriz.

Konu, COVID-19 kaynaklı küresel salgın bakımından ele alındığında Yargıtay’ın daha önceki salgın hastalık dönemlerinde vermiş olduğu kararlardan yola çıkarak salgın hastalığın mücbir sebep olarak kabul edilmesi mümkündür. Bu sebeple salgın hastalık sebebi ile ifa edilmeyen ve/veya ifa güçlüğü olan ticari sözleşmelerde mücbir sebep haline dayanılabilir. Ancak her halde borcun ifasının imkansız ve/veya güç hale gelmiş olduğunun ispatlanabilir olması ve karşı tarafa bildirilmesi gereklidir.

AŞIRI İFA GÜÇLÜĞÜ

Aşırı ifa güçlüğü, öngörülemeyen olaylar sebebiyle sözleşmenin yeni şartlara göre uyarlanması halidir. Kanun koyucu aşırı ifa güçlüğü için belirli şartların varlığını aramıştır. Türk Borçlar Kanunu 138.maddeye göre aşırı ifa güçlüğünden bahsedebilmek için,

  1. Sözleşme kurulduktan sonra, tarafların edimleri arasındaki denge, borçludan sonuçları yüklenmesi istenemeyecek kadar büyük ölçüde bozulmuş olmalıdır. Şayet aşırı ifa güçlüğü sözleşme kurulduğu sırada da mevcut olup sadece taraflarca bilinmiyorsa, aşırı ifa güçlüğü ileri sürülemez.
  2. Edimlerin dengesindeki değişiklik sözleşme yapılırken öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen (Savaş, ekonomik kriz, devalüasyon, tabii afetler, ithal ve ihraç konusunda getirilen yasak ve tahditler gibi) olağanüstü bir durumdan ileri gelmelidir.
  3. Aşırı ifa güçlüğü yaratan olgu borçludan kaynaklanmamalıdır.
  4. Edimler henüz ifa edilmemiş olmalıdır. Kural olarak ifada bulunduktan sonra aşırı ifa güçlüğünden söz ederek uyarlama veya sözleşmeden dönme yollarına başvurulamaz. Ancak, borçlu doğan haklarını saklı tutarak ifada bulunmuşsa, ifadan sonra da bu haklarını kullanabilecektir.

Yukarıda sayılan şartların varlığı halinde borçlunun sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilmesi, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönmesi mümkün olabilecektir.

Yukarıda izah edilen ve yargıtay kararlarıyla örneklendirdiğimiz hukuki durumun ilerleyen dönemde COVID-19 salgın hastalığıyla ilgili de örnek olarak kullanılabilmesi mümkündür. Henüz içtihat oluşmamış ve hukuki ihtilafların mahiyeti tam olarak belirlenmemiş olsa da birçok ticari sözleşmenin ifasında güçlük yaşanacağını ve/veya imkansızlık halinin söz konusu olacağını şimdiden söylemek mümkündür.